21 Ekim 2009 Çarşamba

AŞK, ACI VE YAZI

AŞK, ACI VE YAZI


kalan 15 gün... hayat yolunda bir dağ daha devrilmiş olacak.. ishak paşanın neden bu coğrafyada ağrı dağını görmeyen tek yere sarayını yaptırdığını anlıyorum gayri... görmek yeterli değil..varlığını duymak yeterli.. hep orada olduğunu bilmek.. bir süre sonra nasıl bir ızdırap.. belki insani bir zaaf var bir kıskançlık.. onu gördükçe kendi küçüklüğümüzü görmek.. ve bu maillerin ulaştığı insanlara belki en yakın olduğum zaman aslında bu kadar uzak olduğum (1560 km.) andır.. orada istanbulda bu yazılar olacak mı.. yoksa hep uzakta olmak mı lazım.. lawrence durrel'ın justine'in de bir söz vardı.. kadınlara ya aşık olursun ya acı çekersin ya da yazarsın diye.. sadece kadınlara mı acaba.. hani yazarlara hep yapılan bir eleştiri vardır.. fildişi kulende oturup
yazıyorsun diye.. ama agoraya inen insanın bir şansı var mı yazmak için, sevmek için ve de acı çekmek için.. herneyse ben hala buradayım ve hala yazıyorum..ve soruyorum hem yazıp hem sevip hem de acı çekebilir mi insan? ben yazmaya devam ediyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder