21 Ekim 2009 Çarşamba

MUKADDERAT

MUKADDERAT


son bir haftam ya da daha uzun bir zamandır; tristita otilis (iyi niyetli hüzün) ile tristita mortifera (kötü niyetli hüzün) arasında bir salıncakta sallanmakla geçti! ve ben hep ama hep salıncaklardan düşmüşümdür... ilk düşüşüm ulu ceviz ağacından trabzonda bir tatilde olmuştu.çocuktum.. onu hatırladıkça cümlenin içindeki kelimeler bile devriliyor işte.. o canımı yakmıştı. sonuncusuysa zincirlikuyudan mecidiyeköye giderken sağdaki parkta yaşandı. askerliğime ramak kalaydı..şimdilerde dargınlığımın saksılarında zehirli karanfiller büyüttüğüm -ki onu bile beceremedim, karanfillerin hepsi öldü bu salı- bir dostta(!) vardı. ve ben utandım.. yani ilk ve son salıncak maceralarımın bir ucunda acı bir ucunda da utanç vardı.. tıpkı bu yazı gibi..bugün bir kez daha
düştüm..
bugün kaçımız gözlerimizi yumduğumuzda hayal ettiğimiz bir dünyaya gözlerini açıyor her sabah? bugün onlarca defa söylediğim sihirli bir sözcük var: mukadderat.. bu herşeyi anlatır mı bilmiyorum.. ben herşeyi anlattığını umuyorum.. sığındığım bir liman belki.. futboldan basketboldan filmlerden konserlerden eşden dosttan falan oluşturduğum o tatlı hüzünden kurtulma çabalarımda geç de olsa bu kelime yardımıma koştu.. bu sabah uyandığımda gelmedi aklıma bu sözcük.. keşke bu kadar kolay olsaydı çözümler hayatta.. bir telefonla başladı herşey.. ses benim bir arkadaşımın, ortaokul yıllarından beri birlikte olduğumuz, zamana yenilmemiş bir arkadaş.. yine aynı yıllardan bir arkadaşın 46 yaşındaki hiç bir rahatsızlığı olmayan annesi gece uyumuş ve bir daha
uyanamamış.. ve ben cenazeye gittim..mezarlığa gittim.. bir tabuta omuz verdim ve bir arkadaşa bir teselli vermek umuduyla söylendim: mukadderat... ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilirdi ki? ikimizde aynı teselli sözcüğünde buluştuk: mukadderat.. şimdi içimde bir hüzün var ama o iyi niyetli bir hüzün(tristita otilis).. ve en kolayı arabesk(tristita mortifera) bir acı yaratmakmış o yüzden uzun bir süredir yazmaktan korkuyordum.. hayat karşımda ne kadar nezaketsizce(!) davranıyor olsa da ona karşı saygımı kaybetmemeliydim..çünkü bu en başta kendime yaptığım bir haksızlık olurdu.. gerçi bu noktaya varmak zordu.. belki yüzlerce kez daha düşeceğim salıncaktan...belki gülünç olacağım belki acınacak bir halim olacak..bir rüyayı yaşatma çabamla.. ama bir gün
gözlerimi kapatacağım ve hayal ettiğim gibi bir dünyaya uyanacağım.. belki annesi bulduğu o dünyayı bir daha kaybetmek istemedi kimbilir..ve hepimiz defalarca uyuyup uyanacağız..dilerim herkesin rüyaları gerçek olur, bazen rüyalarda kesişir yollarımız tekrar uyanmak şartıyla, kimbilir...ve biliyorum ki ne zaman gerçek cümleler kursam bir rüyayı daha yaşama şansımı yitiriyorum.. ne denirdi böyle durumlarda:mukadderat... mukadderat.. sahi kaçınız hayal ettiğiniz gibi bir dünyada yaşıyorsunuz... hayat iki kapılı bir hanmış.. en kötüsü sadece girişi ve çıkışı kalıyor hatırda.. ve seni saygıyla öpüyorum ilk ve son kez, gözlerimde yaşlar aklımda tek bir söz:..mukadderat.. sana ait hüznümü bir başka rafa kaldırıyorum. hep gözümün önünde olacak ve saygıyla
hatırlanacak bir rafa!!!!tıpkı vazoda saklanan bir ölünün külleri gibi ve ben bugün bir kez daha salıncaktan düştüm: gülmek de serbest ağlamak da.. ve ben galiba yeteri kadar ağladım ağlanmaması gereken şeylere...acemiliğime verin olur mu?.. gördüğüm rüyaları hatırlamamı engelleyen bir ilaç var mı? bir rüyayı başka bir rüyayla kovmaktan başka? ve şimdi biliyorum -iş işten geçtikten sonra denir böyle zamanlarda ama olsun- seni sevdim galiba (kurallara göre bu söylenmez ama).. hatta bir dostu kurban verdim galiba...ya da bir dost beni.. herneyse buraları hatırlamakta güçlük çekiyorum sadece acıyı hatırlıyorum... ya da öyle sanıyorum.. galiba ben rüyamda bir yazı yazıyorum..ve seni sevme hakkımı saklı tuttuğum çekmeceyi adını bilmediğim bir denize atıyorum..
en son hatırladığım şey salıncaktan düştüğüm.. ve en kötüsü bu sefer ne hissettiğimi bilmiyorum... bütün bu yazdıklarım nedir aslında: kalbimde bir de "deniz" varmış, çekmecede oradaymış... ve ben şimdi üstümü temizliyorum...ve gözlerimi kapatıyorum.. ve kulaklarımda tatlı bir teselli nağmesi..mukadderat!!!!!!!!! ölüm,bir dostu yitirmenin acısı, ve senin varlığın (aslında hiç olmayışın)ya da yokluğun,ve benim gereksiz duygularım bu yazıyı yazdırdı..ve ben de "konuştum" işte...hep filmin sonunda gerçekleri(!) söyleyenler gibi..buraya bir atilla ilhan gider mi sizce?
... gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
saygılarımı ve tabii ki karşılığını ödeyemeyeceğiniz sevgilerimi sunuyorum sizlere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder