9 Mayıs 2012 Çarşamba

AŞKIN ENLEMİ VE BOYLAMI



"Karşıma ilk çıktığınızda, mutsuzluğu yüreğinden kaynaklanan bütün insanlardaki o çekicilik vardı üstünüzde. Ben acı çekenleri peşinen severim, böylece melankoliniz benim için büyülü bir güzellik, mutsuzluklarınız benim için bir çekicilik haline geldi; ve bütün düşüncelerim, ruhunuzun hoşluklarını gösterdiğiniz andan başlayarak bendeki sizinle ilgili tatlı anılara bağlanıverdi elimde olmadan." 'Balzac'tan Madam de Berny'e'


Kaç enlem kaç boylamda geçer yaşamımız? Üstünden geçme şansımız olan kaç tanedir? Doğduğumuz sokaktan, mahalleden, şehirden, ülkeden, kıtadan ne kadar uzakta ölürüz? Her enlem  her boylam bizim zihnimizden doğar... Yolumuzu kaybetmemek için uydurduğumuz nice çizgi var, ne kadar dönence? Bu bizim eksikliğimiz hareket ettiğimizi ancak bir şeyler durduğunda anlamak...

Yaşam kocaman bir tekrar... Her sabah yeniden sever, yeniden üzülür, yeniden nefes alırız... Monotonluktan sıkılırız evet ama bizi yaşama bağlayan herşey tekrar eder; dünya döner, güneş doğar, kalbin atar, nefes alır ve verirsin tekrar ve tekrar... O yüzden aradığımız herşey bir tekrardır, düzendir içten içe tersini arzuladığımıza inandırsakta kendimizi... Bir uydu olmak halidir bizi mutlu eden... Yeter ki etrafında dönebilecek bir gezegen, şanslıysak bir güneş bulabilelim... Kimbilir o yüzden çoğumuz güneşi kendi için sadece doğmuş sayar... Güneş nasıl yetiyorsa hepimize, yetmeliyiz birbirimize... Cengiz'in peşinden giden Moğolllar, Hitler'i takip eden Almanlar nasıl bir yanılsamanın içindeydi? Bu duygu her durumda bizi bulur.. Siyasi, sosyal veya duygusal... Koyunlara acırız biri atlayınca uçurumdan hepsi atlıyorlar diye; kendimizi farketmeden...

Bir kelime okuruz; işte ben deriz, bu kelime benim için yazılmış deriz... Bir mısraya denk düşeriz, hayatınızın özeti gibi durur... Biriyle bir an göz göze gelirsiniz tüm kainat o gözlere saklanmış gibi gelir... Halbuki bilmemezlikten gelmek isteriz, tersine inanmak isteriz, ama tüm hücrelerimize kadar biliriz ki: o kelimeyi binlerce göz görmüştür, o mısrayı yüzlerce insan diline dolamıştır, milyonlarcamız göz göze gelmiştir... Tek ve biricik olmayı dileriz... Yaşam bizle başlasın bizle sona ersin, işlerimiz biz olmazsak olmasın, sevdiklerimiz yokluğumuzda nefes alamasın isteriz.. Bencilliğimizi yazmak bile itici...

Halley kuyruklu yıldızı 76 yılda bir  gelecek, biz altında bir izdivaç gerçekleştirsekte gerçekleştirmesekte... Bekleyeceğiz arayacağız kendimize dair izler doğada, insanlarda... 5 milyar yıl sonra güneş büyüyecek dünya olmayacak... Ama biz izlerimizi duvarlara, ağaçlara, kağıtlara bırakmaya devam edeceğiz... Deniz kenarındaki kayalarda, sevdiğinin ismini görünce başkalarının da sevebildiğini ve sevilebildiğini hatırlayacaksın.. Senden de sevdiğinden de bir tane yok... Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Romeo ile Juliet vs. vs. öyküler, masallar hep olacak... Hiçkimse bizim kadar sevmedi sanacağız... Tıpkı bütün evrenin dünyanın etrafında döndüğünü sandığımız ve inandığımız çağlar gibi...

İnsanın yalnızlığı da bencilliği de kaçınılmayacak durumlar, hisler... Bizi bunların ötesine taşıyan özümüzle başka yıldızlara  da bakıyoruz, başka dünyaların da mümkün olduğuna inanıyoruz... Fedakarlıklar yapabiliyoruz... Kendimizden bile çok bir başkasını sevmeyi becerebilenlerimiz oluyor...

Kendimizi ve bir benzerimizi arıyoruz işte...Her cümlede, her yazıda aradığımız karşımızda yarattığımız etkimiz midir? Bu yazının en başında ıstıraba aşık bir yazarın cümleleri var... O yüzden kadınlar değişsede acının peşinden gitmeye devam etti Balzac...Çünkü aşık olduğu, kadın değil onda uyandırdığı iyileştirme duygusuydu... İyileştirebilme duygusuna aşıktı. Elbette kadın da iyileştiğini düşündü. Ta ki Balzac bırakıp gidene kadar... Ve geride iyileştiğini sanan bir enkaz bıraktı... Teselli imkanı kalmayan kadınlar... Erkekten daha güçlüdür kadın da bu duygu: teselli olma ve bulma... Erkek doğada çoğu zaman çoğalmaya yarar işi bitince dişisi tarafından yenir veya ölür. Kadınlar çünkü doğurgandırlar o yüzden yeniden ve yeniden hayatı üretirler... Balzac bu duygularını da alır onlardan... Acıma, dibe vurma ve yeniden doğma gücünü ellerinden alır. Geriye bir posa bırakır. Ruhlarını emer... Bazı erkekler ve kadınlar Harry Potter'ın ruh emicilerine benzer o yüzden... Önce üşürsünüz sonra içinizin soğuduğunu düşünürsünüz...



Lale Müldür'ün bir şiirinde anlattığı beklenen hazan yüzlü adam ve/veya kadınlar bizim rüyalarımızdır aslında... Hiçbir duygu sonsuza dek sürmez... Kalp biteviye aynı atmaz biyolojik olarak... İnsan eksik bir varlıktır. Sadece ışığın bir bölümünü gören, sesin belli desibellerini duyabilen...

İnsanı büyük kılan da bu; bunca eksikten bir tümlük bir bütünlük bulabilmesi... Puzzleda eksik olan parçaları bulup tamamlayabilmesi... Bunca sürtünmeye, bunca engele rağmen insan yolu ve yolculuğunu bırakmıyorsa içindeki güçtendir bu... Burada devreye giren ışığın daha fazlasını sesin daha düşük ve yüksek desibellerini duymasını sağlayan kalbe selam olsun...

Her kelamda kendini bulan okur; bütün masallar, öyküler zaten seni anlatır: insanı... Tıpkı benim yazdıklarım gibi... Ne zaman ne mekan, ne enlem ne boylam değiştirmez gerçekliğimizi... Aynı yerde severiz aynı dönencede yaşar aynı kelimelere aynı anlamları yükleriz... Ama kime ve niye yazdığını yazan bilir, ama yazı sahipsizdir kalemden çıkınca; okur istediğini anlar... Ne zaman yazdığının, ne zaman okuduğunun, hangi koşullar içinde olduğunun, geçmişe mi geleceğe mi dönük olduğunun ne önemi var kelimelerin...

Aşk için; onu anlatmak için; bir kalp çizip içinden bir ok geçirip bir tarafına kendi adının baş harfini diğer tarafına onun adının baş harfini yazmak yeterlidir... Gerisi boş lakırdı, laf-ı güzaf işte...

Aşk kaç enlem kaç boylamda yaşanır bilmiyorum ama dünyanın merkezi de kainatın merkezi de kalbinin attığı yer bunu biliyorum...




1 yorum:

  1. Yazamayanlar,yazanları kıskanır hep. O yüzdendir şarkılarda,mısralarda,aralarda derelerde bulunan sözlerin kullanılışı,adanışı,kendine ait kılınışı. Yazanların,hala yazabilenlerin bizce en büyük lüksü kendilerine ait sözleri oluşları. Belki tükettik biz sevgileri,tükettik tüm kelimeleri savura savura. Sahipli sahipsiz hor kullandık. Şimdi söz sizin,böyle ileri geri savururken cümleleri düşünmeli biraz. Her söz sahibini bulur mutlaka ama aralarda onca yanlış adres tarafından harcanır değeri. İlla kalp ortasından ok geçirmeye gerek yok elbette ama değerde kaybettirmemeli sözlere. Kaybedilince anlaşılmaması dileğiyle.

    YanıtlaSil